29 Kasım 2012 Perşembe

Sporun hayatımda rutine binmesi?!

Sıradan bir perşembeye uyandım, hastaneye gittim, yatan hastamı kontrol ettim; yarın taburcu etme sözü vererek yanından ayrıldım. Kantine uğrayıp odama geçtim. Her zamanki gibi kapımın önünde bekleyen bir kaç kişi vardı.

Her zamanki gibi yanlış gelmişlerdi. Gitmeleri gereken polikliniklere yönlendirdim. Gerisi bilgisayar başında geçen klasik bir mesai günü oldu.

Bugün perşembe basketbol günü ve dört kişilik takımımızın (Ben, Göğüs Hastalıkları vs. Psikiyatri, Dahiliye) Psikiyatri ayağı, kongrede olması sebebiyle, bugün sahada yerini alamayacak. Daha önce tanıştığım acilde görev yapan pratisyen bir doktor arkadaşı (KBB kazanmış) bizimle oynaması için çağırmıştık, umarım gelir diye kendi aramızda konuştuk.

Hastaneden çıkışta odaya gittim; ufak tefek bir şeyler atıştırıp biraz oyalandıktan sonra odadan çıktım. Salı (futbol) ve perşembe (basketbol) günleri kısmen de olsa bir rutin oluştu. Çok sportmen doktorlar olduk. Her salı, şehrin olabilecek en uzak ve en düz yerinde futbol oynuyoruz. Tabi oraya giden ve maç bitimi saatinde dönen hiç bir toplu taşıma aracı yok, o yüzden doktorlar olarak arabası olan doktorların arabalarına doluşup gidip geliyoruz.

Perşembeleri de basketbol oynadığımız yer, şehrin merkezi konumundaki çarşının hemen yanında olduğu için dolmuşla ve yürüyerek ulaşımı mümkün. Ama salıları ve perşembeleri, ben, Polisevi'yle aynı mahallede oturan Göğüs Hastalıkları uzmanıyla gidip geliyorum. Bazen çarşıdan psikiyatristi de alıyoruz. Bu taşıma işi o kadar rutine bindi ki artık arabada herkesin oturduğu yer bile belli. Hatta salıları artık neredeyse telefonla konuşmadan buluşuyoruz; perşembeleri de ben yürümeye başlıyorum o beni yoldan alıyor. (Hiç bir şey olmayan bugünü de bu hikayeyle doldurdum)


Basket sahasında voleybol antrenmanı olduğu için, sözünü tutup gelen pratisyen doktorla birlikte dört kişi olarak bir saate yakın topumuzu oynadık, terimizi attık.

Sonra odaya dönüp duş alıp yattım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder