24 Eylül 2012 Pazartesi

Pazartesi gibi pazartesi

Polisevinin 8.05'te kalkan ve misafirlerini çalıştıkları yerlere dağıtan bir servisi var. Şehir, kabaca, yokuş aşağı inen bir caddeden oluştuğu için herkesin işine geliyor. Ben de erken gideceğim zamanlarda servisi kullanmaya başlamıştım ki, erken gitmem gereken bugün servisi kaçırdım ve 20 dakika minibüs bekledim. Daha minibüs beklerken acilden ve servisten gelen telefonlarla günün zor geçeceğinin işaretlerini almıştım.

Bir de günlerden pazartesi! Eşyalarımı polikliniğe bırakıp servise çıktım, hastam yediklerini nefes borusuna kaçırmış ve buna bağlı zatüre tablosu gelişmiş (çok halk dili oldu). Gün içinde neredeyse iki saatte bir servise uğrayıp kan gazıyla takip ettim. Arada acile gelen bir hastaya yatış verdim ve polikliniğe gelen 3-4 hastaya da baktım. Midemden geçen ilk şey yemekhanede yediğim öğlen yemeğiydi.

Aspire eden hastanın durumunun iyiye gitmeyeceğini anladığımda yoğun bakımla konuştum fakat yer yoktu; yer olmadığı gibi bir de ameliyattaki hastada hemotorakstan şüpheleniyorlardı. Bir yandan 112'yi arayıp* hastaya yer ararken bir yandan da ameliyathaneye gidip hastaya tüp taktım, 1300cc geldi ve neyse ki durdu. Şurada iki paragrafa ama tüm günüme sığan bu koşuşturma iki hastanın da dış merkeze sevkiyle son bulunca hastanede tüplü olarak takip ettiğim hasta kalmadı.

Bu yorgunlukla odaya gidip yemek yiyip uyudum. Bu arada oda tam bir haftadır temizlenmiyor.

Devlet Hastanesi önü
*112'yi aramak için iç hattan 1071'i arıyorsunuz. İlk başta kolay olsun diye böyle bir uygulama olduğunu düşündüm. Hatta telefonu açınca "İyi günler, ben Artvin Devlet Hastanesi'nden doktor bilmemne..." diye lafa başladım. Karşıdaki şaşırdı. Sanki başka hastane var, sanki kapının önünde duran 112 ambulansları tesadüfen orada duruyor, sanki içhattan aramam tesadüf, sanki 112 benimle aynı binada :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder